Pi BLOG

Duygusal Cinsel Travmalarla Çalışmak

Terapötik sürecin en derin ve özenle yaklaşılması gereken alanlarından biri cinselliktir. Çünkü cinsellik, yalnızca fiziksel bir eylem değil; aynı zamanda kişinin bedeniyle, sınırlarıyla, arzularıyla, utancıyla, benliğiyle ve geçmiş deneyimleriyle kurduğu çok katmanlı bir ilişkidir. Bu ilişkinin bozulduğu, bastırıldığı ya da donduğu noktalar ise çoğu zaman cinsel travmalar ve ketlenmelerle bağlantılıdır. Travma yalnızca açık şiddet, istismar ya da saldırı içeren fiziksel olaylarla sınırlı değildir. Bazen duyulmamış olmak, utanmış olmak, baskılanmış ya da aşağılanmış hissetmek de kişinin bedenini terk etmesine, arzularını bastırmasına ve cinsellikle ilişkisininin zedelemesine neden olabilir.

Cinsel travma; kişinin bedensel ya da duygusal sınırlarının ihlal edilmesiyle ortaya çıkan, kalıcı izler bırakan bir deneyimdir. Bu travmalar bazen açık ve tanımlanabilir olaylar olabilir—örneğin bir istismar ya da saldırı. Ancak çok daha sık karşılaşılan, tanımlaması zor olan türü, duygusal cinsel travmalardır. Küçük yaşta bedenine dair utanma duygusunun aşılanması, ilk cinsel deneyimlerde reddedilme, partner tarafından küçümsenme, rıza dışı deneyimlerin “normalleştirilmiş” olması ya da sürekli olarak kendi isteklerinden vazgeçmeye zorlanmak gibi yaşantılar da cinsel travma olarak bedenin ve zihnin kayıtlarına kazınabilir.

Terapide bu tür travmalarla çalışmak dikkatli, aşamalı ve saygılı bir yaklaşım gerektirir. Travmatik bir deneyim yaşayan danışan, çoğu zaman olayı anlatmakta değil, bedenindeki yankılarına erişmekte zorlanır. Bu nedenle, sadece anlatıya değil, bedensel ipuçlarına, sessizliklere, ani duygulanımlara ve kaçınma davranışlarına da kulak verilmelidir. Danışanın “konuşmak istememesi” ya da “detaya girmekten kaçınması”; terapistin de yavaşlaması, danışanın temposuna saygı göstermesi gerektiğinin bir işaretidir.

Bu noktada somatik farkındalıkla çalışan terapi yaklaşımları büyük bir destek sunar. Sensorimotor Terapi (Pat Ogden), Somatik Deneyimleme (Peter Levine) ya da bedene dayalı Şema Terapi uygulamaları gibi yöntemler, danışanın bedeninde oluşan donma, kopma ya da gerilme tepkilerini izleyerek çalışmaya imkân verir. Travmanın yalnızca “konuşarak” değil, aynı zamanda bedensel farkındalık yoluyla da işlenmesi sağlanır. Terapist için burada en önemli beceri, danışanın bedeniyle yeniden temas kurmasına eşlik ederken bir yandan da güvenli sınırları korumak ve danışanın kontrol duygusunu yeniden inşa etmektir.

Cinsel travmanın bir sonucu olarak gelişen cinsel ketlenmeler, danışanın cinsellikle ilgili arzuya erişememesi, uyarılma zorluğu, bedensel hazza izin verememesi ya da partnerle temas kurarken uzaklaşması gibi belirtilerle kendini gösterebilir. Bu ketlenmeler yalnızca geçmiş travmalardan değil, sosyal ve kültürel öğretilerden de kaynaklanabilir. Özellikle kadın danışanlarda “kendine dokunmamak”, “ayıp hissetmek”, “haz almaktan utanmak” gibi inançlar cinselliği ketleyen iç sesler hâline gelir. Erkek danışanlarda ise performans baskısı, sürekli hazır ve istekli olma beklentisi, başarısızlık korkusu gibi temalar benzer bir ketlenme yaratabilir.

Bu gibi durumlarda terapist için önemli olan, cinselliğe doğrudan değil, dolaylı ve yumuşak yollarla yaklaşmaktır. Bedeni yeniden bir “haz alanı” olarak tanımlamak, danışanın bedenini bir nesne değil, duyumsayan bir bütün olarak hissetmesini sağlamak terapötik sürecin merkezinde yer almalıdır. “Dokunmak ne ifade ediyor?”, “Haz alabilmek senin için mümkün mü?”, “Bedenin sana ne zaman güvenli geliyor?” gibi sorularla danışanın içsel rehberliğini harekete geçirmek mümkündür. Cinsellikten bahsetmenin zorlayıcı bir deneyim olabileceğini kabul ederek, bu alanı “çalışılabilir” hâle getirmek için duygusal güvenliği öncelemek gerekir. Çünkü çoğu zaman sorun cinsellik değil, cinsellik üzerine konuşamamakta yatar.

Cinsel travma ve ketlenmelerle çalışırken terapist için bazı temel yaklaşımlar yol gösterici olabilir. Her şeyden önce, terapötik sürecin temposunu belirleyen danışandır. Terapist, danışanı duygularına ya da bedenine temas etmeye zorlamadan, onun hazır olduğu kadarına eşlik etmeli; açılmanın doğal bir süreç olduğunu akılda tutmalıdır. Hızlıca çözüm üretmeye çalışmak ya da danışanı “açmaya” yönelik müdahaleler, danışanın kendini yeniden tehdit altında hissetmesine neden olabilir. Bu da terapiyi onarıcı değil, yeniden travmatize edici bir deneyime dönüştürebilir.

Terapist, danışanın yalnızca anlattıklarına değil, anlatamadıklarına da dikkatle kulak vermelidir. Sessizlikler, kaçamak bakışlar, omuz düşmeleri ya da sık sık konuyu değiştirme gibi ipuçları, bedenin hafızasında saklanan ve henüz dile gelmemiş hikâyelerin işaretidir. Bu ipuçlarını zorlamadan ama dikkatle takip etmek, danışana kendi hızında ilerleyebileceği bir alan tanımak oldukça kıymetlidir.

Ayrıca cinsel travmaların çoğunda danışanın yaşadığı temel duygulardan biri utançtır. Terapist, utancı açığa çıkaracak biçimde sorular sormaktan ziyade, utancı taşıyan danışana “senin yaşadığın olağan dışı değil” mesajını içtenlikle iletebilmelidir. Terapötik ilişkinin duygusal taşıyıcılığı burada çok önemlidir. Bir danışan, ilk kez terapistin yargılamayan bakışları altında cinselliğini anlatabildiğinde; iyileşme sadece anlatılan hikâyede değil, o hikâyenin nasıl dinlendiğinde başlar.

Cinsellik terapide bir hedef değil, bir süreç olarak ele alınmalıdır. Danışanın cinselliğiyle yeniden bağ kurması, bu alana dair konuşabilmesi, duyumsamasına izin verebilmesi ve hazza alan açabilmesi zaman alır. Bu nedenle terapist, danışanın cinselliği ile kurduğu ilişkinin hem geçmişini anlamaya hem de gelecekte inşa edebileceği yeni bir ilişkiyi keşfetmesine eşlik etmelidir.

Sensorimotor Terapi, özellikle cinsel travma ve ketlenmelerle çalışırken terapistlere çok güçlü bir araç seti sunar. Bu yaklaşım, travmanın yalnızca zihinsel anlatılarda değil, aynı zamanda bedenin hafızasında saklı olduğuna dayanır. Cinsel travmalar, çoğu zaman söze dökülemeyen donma, kopma, bedensel sıkışma veya hissizlik gibi deneyimlerle kendini gösterir. Sensorimotor Terapi, bu bedensel tepkileri güvenli biçimde fark etmeyi, isimlendirmeyi ve dönüştürmeyi hedefler. Eğitim sırasında terapistler; danışanın bedenini okumayı, mikro düzeydeki hareketlere duyarlı olmayı, bedensel düzenleme becerilerini desteklemeyi ve travmatik aktivasyonu yeniden tetiklemeden çalışmayı öğrenirler. Bu da, özellikle cinsellik gibi hassas ve kırılgan alanlarda danışanın kendi bedenine yeniden güven duyması, sınırlarını hissetmesi ve duygusal olarak regüle olması için terapiste etkili bir rehberlik imkânı sağlar. Sensorimotor Terapi, sözün ötesindeki yaralara bedenin diliyle temas etmenin ve iyileştirmenin yolunu açar.

Sonuç olarak, terapide cinsel travma ve ketlenmelerle çalışmak; danışanın yalnızca geçmişini anlamasını değil, aynı zamanda bedenine yeniden güvenmeyi, arzularını sahiplenmeyi ve sınırlarını onurlandırmayı öğrenmesini sağlar. Bu yolculuk, terapistin güvenli eşliğiyle, acele etmeden ve duyarlılıkla sürdürüldüğünde; danışan için hem derin bir iyileşme hem de özgürleşme kapısı aralar. Cinsellik, bu yolculuğun sonunda sadece bir deneyim değil, aynı zamanda bir aidiyet, temas ve kendilik alanı hâline gelir.

Bu yazı Zeynep Koçlu tarafından hazırlanmıştır ve tüm hakları saklıdır. Her türlü soru görüş ve önerileriniz için: zeynepkoclu@psikolojistanbul.com