Pi BLOG

Cinselliğe Çıkan Duygusal Yollar

Bir ilişkide cinsellik, sadece fiziksel bir bağ değil; aynı zamanda duygusal yakınlığın ve ortak yaşamın doğal bir parçasıdır. Zamanla çiftler, aralarındaki bu özel bağın farklı biçimlerde değiştiğini ve bazen de daha az görünür hâle geldiğini deneyimleyebilmektedirler. Bu durum, genellikle sadece cinsel arzuyla ilgili gibi algılansa da, aslında ilişkinin duygusal dinamikleriyle yakından bağlantılıdır. Nörobilimci Jaak Panksepp’in duygusal beyin sistemleri modeli, cinselliğin arkasındaki bu karmaşık ve zengin duygusal yapıyı anlamamızda bize önemli ipuçları sunar.

Panksepp, beynimizdeki temel duygusal sistemleri tanımlayarak insanların yalnızca düşünce ve mantıkla değil, evrimsel olarak köklenen duygusal devrelerle de hareket ettiğini ortaya koymuştur. Bu sistemler — ARAYIŞ/MERAK (seeking), ŞEFKAT/BAKIM (care), ŞEHVET (lust), OYUN (play), KORKU (fear), ÖFKE (rage) ve PANİK/YAS (panic/grief) — tüm memelilerde bulunan, doğuştan gelen ve davranışlarımızı derinden etkileyen nöral yapılardır. Bu sistemler, sadece hayatta kalmak için değil, aynı zamanda bağ kurmak, sevmek, eğlenmek, arzulamak ve savunmak için de devreye girerler. Cinsellik de bu duygusal sistemlerin bir kesişim noktasında yer alır; bu nedenle cinsel yaşamı anlamak, sadece bedeni değil beyni ve duyguları da anlamayı gerektirir.

Cinsel eğitimci ve araştırmacı Emily Nagoski’nin de detaylandırdığı bu yaklaşıma göre beynimizdeki bu duygusal sistemler, bir evin odalarına benzerler. Cinsellik, yani ŞEHVET de, bu evdeki önemli odalardan biridir — ama genellikle doğrudan gidilen bir oda değildir. Bazı odalar, ŞEHVET’e çok yakındır; örneğin ŞEFKAT/BAKIM ve OYUN odaları hemen yanındadır ve çoğu insan seksin yolunu bu odalardan geçerek bulur. Sevgi, güven, şefkat ve birlikte gülme gibi duygular çoğu zaman kişiyi şehvetin olduğu odaya götürür. ARAYIŞ/MERAK odası da ŞEHVET’e çıkan koridorlardan biridir; yeni şeyler deneme arzusu ve erotik keşif, bu geçişi sağlar. Ancak bazı odalar ŞEHVET’e uzak, hatta evin diğer tarafındadır — örneğin KORKU ya da PANİK/YAS odaları. Bu odalardan geçerken, kişi kendini güvensiz, kaygılı ya da terk edilmiş hissediyorsa ŞEHVET’e varmak neredeyse imkânsızlaşır. 

Seksin gerçekleşmesi için tüm yollar açık olmayabilir; her bireyin ev planı farklıdır. Bazıları doğrudan ŞEHVET’e gidebilirken, bazıları önce ŞEFKAT/BAKIM’da sarılmaya, OYUN’da gülmeye veya ARAYIŞ/MERAK’ta keşfetmeye ihtiyaç duyar. Bu yüzden sağlıklı bir cinsellik, tüm odaları tanımayı, kişinin nereden geçerek ŞEHVET’e ulaştığını anlamayı ve partnerin ev planını öğrenmeyi gerektirir.

Hadi gelin şimdi çiftlerin ilişkilerinde bu sistemlere nasıl yaklaşabileceklerine birlikte bakalım.

OYUN sistemi, ilişkideki hafiflik, mizah, keşif ve oyun alanıdır. Partnerler; birlikte gülebildiklerinde, yeni şeyler deneyimlediklerinde ya da plansızca zaman geçirebildiklerinde, beyin “oyun” sistemini aktif hâle getirir. Bu sistem sayesinde çiftin birbirine duyduğu ilgi tazelenir, birlikte olma isteği artar. Örneğin birlikte hiç denemedikleri bir yemeği yapmak, küçük bir haftasonu kaçamağı planlamak, birlikte dans etmek ya da sadece komik bir anı paylaşmak bile OYUN sistemini harekete geçirebilir. Bu sistemin cinsellikle bağlantısı doğrudandır: oyun ve keşif duygusu ne kadar canlıysa, bedensel yakınlık da o kadar rahat ve spontane hâle gelir.

Gottman’lar bu bağlamda, çiftler arasındaki küçük etkileşimlerin—örneğin bir bakış, bir espri, bir dokunuş, günün sonunda paylaşılan bir cümle gibi—aslında birer “yakınlık çağrısı” olduğunu söyler. Bu çağrılara verilen yanıtlarla çiftler birbirlerine yönelebilir (partnerine uygun bir şekilde cevap vermek), yönelmeyebilir (partnerine cevap vermemek) ya da karşı yönelimde (partnerine uygunsuz bir şekilde cevap vermek) bulunabilirler. Bir ilişkide partnerlerin birbirlerinin bu çağrılarına ne sıklıkla cevap verdikleri, duygusal bağlılığı ve dolayısıyla cinsel yakınlığı doğrudan etkiler. Yani bir kahkaha, sadece gülüp geçilen bir an değil; cinselliğe açılan kapının anahtarı olabilir.

 ŞEFKAT/BAKIM sistemi ise daha sakin, daha derin ve bağ kurucu bir alandır. Partnerin duygularına alan açmak, dinlemek, destek olmak, birlikte sakin vakit geçirmek, sarılmak ya da dokunmak  ŞEFKAT/BAKIM sistemini besler. Cinsellik bazen arzudan değil, yalnızca duygusal güvenden filizlenir. Partnerin gün içinde yaşadığı stresin fark edilmesi, onun yanında olunduğunun hissettirilmesi ya da sessizce elini tutmak gibi küçük eylemler, ŞEHVET sistemine zemin hazırlayan güçlü bağlayıcılardır. Özellikle uzun süredir birlikte olan çiftler için cinsellik çoğu zaman “şehvetin zirve yapmasından” değil, bu güvenli ve sıcak yakınlıktan doğar.

Gottman çifti, bu bağlamda “duygusal banka hesabı” kavramını öne sürer. Partnerinize gösterdiğiniz her küçük şefkat, dinleme, takdir ya da ilgi davranışı bu hesaba birer “yatırımdır”; çatışmalar, ilgisizlik ya da küçümseyici sözler ise “çekim” anlamına gelir. Bu hesabı düzenli olarak dolduran çiftler, stresli dönemlerde bile ilişkiyi sağlam tutabilirler. Duygusal banka hesabı dolu olan bir ilişkilerde, bedensel yakınlık da daha kolay ve kendiliğinden gelişir. Yani cinsellik bazen romantik bir jestten değil, sabah hazırlanırken partnerinize uzattığınız kahveden ya da akşam yatmadan önce sorulan “günün nasıldı?” sorusundan beslenir.

Öte yandan, ilişkide çatışmalar varsa, anlaşmazlıklar çözümsüz kalıyorsa ya da biri diğerinden duygusal olarak uzaklaştıysa; beyin KORKU, ÖFKE veya PANİK/YAS sistemlerine geçebilir. Bu sistemler aktif olduğunda, bireyler savunmaya geçerler; onlara ufak bir temasta bulunmak bile tetikleyici olabilir. Bu nedenle cinselliğe “ne oldu?” sorusunu sorarken, aslında “ilişkide ne eksildi?” ya da “duygusal olarak ne yıprandı?” sorularına da bakmak gerekir. Cinsel sorunların çoğu zaman duygusal arka planı vardır. Partnerini dinlemeden, öfkeyi yönetmeden ya da yas sürecini birlikte yaşamadan cinselliğe geçiş yapmak zordur. ŞEHVET, ancak beyin güvende olduğunu hissettiğinde devreye girer.

Bu model, çiftler için önemli bir farkındalık sunar: Cinsellik sadece fiziksel bir ihtiyaç değil, duygusal sistemlerin bir uzantısıdır. Bu nedenle cinselliğe dair yaşanan sorunlar, her zaman arzuyla değil, duygusal bağla ilgilidir. Terapi sürecinde de partnerlerin birlikte nasıl eğlendiklerine, ne kadar bakım sunduklarına ve hangi duygusal sistemlerin baskın olduğuna bakmak, kalıcı iyileşme için önemlidir.

Çiftler bu modeli günlük yaşamlarında uygulamak için küçük ama etkili adımlar atabilirler. Birlikte neşe yaratacak rutinler oluşturmak, sadece birbirlerini dinlemeye zaman ayırmak, gün içinde fiziksel teması (el ele tutuşmak, omza dokunmak gibi) ihmal etmemek, küçük şefkat jestleriyle ilişkide güveni tazelemek, cinselliğe dolaylı ama güçlü bir kapı aralayacaktır. Ayrıca partnerinizin size yönelttiği küçük duygusal çağrıları fark etmeye çalışmak ve bu çağrılara karşılık vermek, hem duygusal hem fiziksel yakınlığı güçlendirecektir. Cinsellik, sadece arzu edilen değil; güvenle inşa edilen, şefkatle davet edilen bir deneyimdir. Cinselliğe giden yol, çoğu zaman eğlenceli bir kahkahadan ya da sessiz bir sarılmadan geçer. Partnerler bunu fark ettiklerinde, birlikte olmanın anlamı derinleşir ve yakınlık sadece bedensel değil, duygusal olarak da büyür.

İşte partnerlerin her ‘oda’ (duygusal sistem) hakkında birbirlerine sorabilecekleri birkaç soru:

1. ARAYIŞ/MERAK / ŞEFKAT/BAKIM / ŞEHVET / OYUN / KORKU / ÖFKE / PANİK/YAS odasında olduğunu nasıl anlıyorsun?

2. Bu odadayken bedeninde, düşüncelerinde ve duygularında neler oluyor?

3. Bu "oda" hakkında ne hissediyorsun?

4. Hangi odalar bu odaya bitişik (yan yana)?

5. Seni bu odaya çeken şey nedir, seni bu odadan uzaklaştıran şey nedir?