- Aşk Yalanı: Kadın Cinayetlerinde Ölümcül İnançlar
- Duygusal Cinsel Travmalarla Çalışmak
- Cinselliğe Çıkan Duygusal Yollar
- Çift Olarak Ebeveynlikte Takım Olmak
- Ben, Sen ve Duygularımız
- Toksik Maskülinite ve Etkileri
- İlişkide Adil ve Güvenli Bir Bağ Kurmak
- Beş Sevgi Dili
- AŞK 101
- Çift Terapisinde Karşı Aktarım
- İlişkinizdeki Bağları Güçlendirin
- Aşık Eden Sorular
- İlişki Şiddeti: Kobralar ve Pitbullar
- İlişkilerde Şiddet
- Yeniden Evlilikler
- İlişkilerde Beklentiler
- Güçlü İlişki Evi
- Erkekler için Daha İyi Bir Eş Olmanın Üç Adımı…
- Duygularını Tanı, İfade Et, Kazan
- Tutku ve Uzun Süreli İlişkiler Hakkında
- Birkaç Savunma Yöntemi
- İlişkilerde Aldatma - Çift Terapisinde Aldatma
- Aşk ve Beynimiz
- Eşimi Değiştirebilir miyim?
- Doğum Sonrası Cinsel Sorunlar
- Çiftler İçin İlişki Atölyesi
- Her Yerde Aşk Var
- Affetmek Mümkün Mü?
- Doğum Odasındaki Babalar
- İyi Eş Olmak, İyi Ebeveyn Olmak
- Çocuktan Sonra Evlilikler
- Evliliğim Tehlikede Mi?
- Sihirli 5 Saat
- İyi Bir Cinsel Yaşam İçin
- Evlilik Konusunda Endişeleriniz mi Var?
- Aşkın Belirtileri Nelerdir?
- İlişkinizdeki Uyumu Koruyun
- Güçlü İlişkiler İçin
- Cinsel Mutluluğun Anahtarları
- Bebek Evliliği Nasıl Etkiler?
- Sihirli 3 Kural...
- Gerçek Boşanma Nedenleri
- Performansın Belirleyicileri
- Cinsellik Hakkında Konuşmak
- Performans Blokları
- Bütün Aldatmalar Eşit mi? Aldatma Eğilimleri
- Evlilik Ömrü Uzatır Mı?
- Aldatma ile ilgili Mitler ve Doğrular
- Yalancıyı Tanıyın!!!
- Mutlu İlişkilerin Formülü Çözüldü
- Ayrılık… Neden bu kadar acıtır?
- Donmuş Yasın Sessiz Hikayesi
- Yapay Zeka ile Sohbetin Karanlık Yüzü
- Duygusal Cinsel Travmalarla Çalışmak
- Erkeklerin Ruh Sağlığı
- Mesleki Güvenlik İçin 3 Adım
- Yeni Yıla Birbirinizi Daha İyi Tanıyarak Başlayın
- Depresyonun Beden Dili
- Yalnızlık Salgını
- Yetişkinlerde Dikkat Eksikliği’nde Koçluk Desteği
- Panik Bozukluğu Hakkında Mitler
- Depresyon İle Mücadele
- Yetişkinlerde DEHB
- Yaşlanma Paradoksu
- Erkek Beyni
- Kadın Beyni
- "Yeterince İyi" Ebeveyn Olmak
- Okula Geri Dönüş Rehberi
- Ergenlerle Cinsellik Konuşmak
- Çocuk Gelişiminde Babalar
- Sınav Döneminde Çocukların İyilik Hali
- Neden Güvenli Yuva
- Oyun: Yaşam Boyu Bir İyilik Hali
- Oyun Sistemine Nörobilimsel Bir Bakış:
- Akran Zorbalığı: Ebeveynler İçin Bir El Kitabı
- Çocukluk Örselenmeleriyle Çalışmak
- Terapide Cinsiyet Koşullanmaları
- Güvenli Yuva Konferansı
- Ergen Yalnızlığı
- Yeni Yıl, Yeni Ritüeller: Aile Bağlarını Güçlendir
- Kumdan Kaleler ve Çocuğunuz
- Çocukluk Depresyonu
- Bilinçli Ebeveynlik
- Sporcu Ailesi Olmak III
- Ebeveynlerin Yapmaması Gerekenler
- Sporcu Ailesi Olmak II
- Çocukluk Travmaları
- Sporcu Ailesi Olmak
- Çocuğunuz Bilgisayarla Nasıl Tanışmalı?
- “Marshmallow Testi”
- Çocuğum Yalan Söylüyor: Ben Yapmadım!
- Bebeğinizin İlkleri
- İlişkiniz İçin Ebeveynlik Stratejileri
- Çocuğunuza Değerleri Öğretirken
- Bebeğinizle Bağ Kurun
- Ergenler ve Tartışma...
- Cinsel İstismarı Önlemek İçin
- Otizm Nedir?
- Matematik Gerçekten Acıtıyor!
- Çocuğunuzla Oynayın
- Gece Korkuları
- Çocuklarda Obezite ve Başarı
- Yazdan Okula
- Yüksek Kaygı Başarıyı Olumsuz Etkiler
- Çocuğunuzun Matematik Becerilerini Geliştirin
- Çocuklar ve Oyunları
- Hissediyorum, Öyleyse Varım
- Bebek Doğduktan Sonra
- Engellenmiş Bir Işığın Sönme Hikâyesi: Afife Jale
- Terapistlerde Performans Anksiyetesi
- Mesleki Güvenlik İçin 3 Adım
- Terapist (A)politik mi Olmalı?
- Yeni Yıl Kararları, Yeni Etkili Yöntemler
- Suçluluk Hakkında Bilmediğiniz 10 Şey
- İnsanın Akış Hali: Muhteşem Deneyim
- Sizin Otomatik Düşünceleriniz Neler
- Sahne Korkusunu Yenebilirsiniz!
- Sporda Performans Geliştirme
- İşini Sevmek
- İş Yaşamında Güçlü Yönleriniz
- Temel İhtiyaçlarımız
- İrademe Nasıl Sahip Çıkarım?
- Empati Dedikleri...
- Günlük Sıkıntılar ≠ Büyük Stresler
- İşe Dönüş...
- İyi Hissetmek İçin
- Performansı Geliştirmek İçin
- Biz Sadece Arkadaş Mıyız?
- Helikopter Aileler Özgüveni Yok Ediyor
- Bir İntihar Videosunun Ardından...
- Yas Kaç Yıl Sürer?
- Röportaj: 10 Soruda Karne
- Nedir Bu Karne?
- Ropörtaj: Yeni Yıl Yeni Kararlar
- İlişki ve Evlilik Terapisi Hakkında - Röportaj
- İlişkilerin Yanlışı Doğrusu
- Boşanmayı Önleyen Bilimsel Formül
- Etkiyi Kabul Edin
- Kavgada Sakinleşmenin 20 Yolu
- Çocuğum Bana Ne Söylemeye Çalışıyor?
- Aşırı Koruyucu Ailenin Çocuğu Okula Alışmakta Zorluk Çekiyor
- Prof. Dr. Byron Norton'dan "Çocuklarla İletişim" Semineri
- Ağlamak Güzeldir
- Evet Bir Çeşit Hafıza Kaybı Yaşıyoruz
- Hayali Arkadaşlar
- Eşler Birbirini Neden Aldatır?
- "Benimle Oynar Mısın" Hakkında...
- İyilik eziyete dönüşmesin!
- Güçlü İlişkiler: Gottman Röportajı
- 35 yılda 3 bin çifti araştırdılar bir bakışta evliliğinize ömür biçebilirler
- 40 yılda 40 bin çocuğu oyunla tedavi etti...
- Performans İçin Psikoterapi
Engellenmiş Bir Işığın Sönme Hikâyesi: Afife Jale
“Beni acıyarak değil, düşünerek severek, kucaklayarak hatırlayın. Tiyatro varsa ben varım! – Afife Jale
Afife Jale’nin hayatı, yalnızca Türkiye tiyatrosunun tarihine değil; aynı zamanda engellenmiş potansiyelin ve bastırılmış kimliğin insan ruhunda nasıl derin yaralar açtığına dair sarsıcı bir psikolojik anlatıya karşılık gelir. O, yalnızca sahneye çıkmak isteyen bir genç kadının değil; ailesi ve toplum tarafından kendi olma hakkı elinden alınmış bir insanın duygusal ve bedensel yükünü taşıyan trajik bir figürdür. Afife’nin hikâyesi, insanın “kendini gerçekleştirme” arzusunun bastırıldığında nasıl derin, görünmez ve çoğu zaman geri dönüşü olmayan yaralar açtığını gösterir.
1902’de İstanbul’da doğan Afife, Osmanlı döneminde Müslüman kadınların sahneye çıkmasının yasaklandığı bir dönemde büyüdü. Çocukluğundan itibaren tiyatroya ilgi duydu, oyuncu olma hayalini aile baskısına rağmen içinde taşıdı. 1918’de Darülbedayi’ye öğrenci olarak kabul edilen 5 kadından biri oldu. Ancak bu kabul bile gizli ve çekingen bir adımdı; çünkü yasa gereği Müslüman kadınların sahneye çıkması hâlâ yasaktı.
Yasaklara rağmen ilk kez 1920’de “Jale” takma adıyla sahneye çıktı. Bu tarih, Türk tiyatrosunda sahneye çıkan ilk Müslüman kadının adımını temsil eder. Fakat bu adım, onun hem özgürlüğü hem de kederi oldu. Polis baskınları, işten atılmalar, ailesinin sert tepkisi ve toplumun reddedici tutumu kısa sürede hayatını kuşattı. Afife, bir yandan sahneyle var olma arzusunu korurken bir yandan da hem devletin hem toplumun baskılarıyla mücadele etti.
Bu çerçeve Maslow’un kuramını daha da anlamlı kılar. İnsan ihtiyaçlarını hiyerarşik bir düzende açıklayan İhtiyaçlar Piramidi modelinin yaratıcısı Abraham Maslow, ihtiyaçlar hiyerarşisinin en tepesine kendini gerçekleştirmeyi yerleştirir. Ona göre her insanın içinde “olabileceğinin en iyisi olma” yönünde doğal bir eğilim vardır. Maslow bunu şu sözlerle anlatır: “İnsan, olabileceği şey neyse o olmalıdır.”
Maslow’a göre her insanın içinde bir iç ses vardır. Bu içsel ses kişiyi yaratmaya, kendini ifade etmeye, toplumsal rollerin ötesine geçmeye ve özgün benliğine doğru yürümeye çağırır. Ancak bu ses bastırıldığında ruh huzursuz olur; içsel bir gerilim başlar. Maslow’un tanımıyla kendini gerçekleştirme bir varış değil, yaşam boyu süren bir büyüme, anlam ve bütünlük yolculuğudur. Bu yol kesintiye uğradığında kişinin psikolojik bütünlüğü sarsılır; depresif duygulanımlar, kaygı, özgüven kaybı ve somatik belirtiler ortaya çıkar.
Afife Jale’nin yaşamı tam da böyle bir ortamda şekillendi: Kendini gerçekleştirme ihtiyacının sistematik biçimde bastırıldığı, engellendiği bir çevrede büyümüş bir kadının hikâyesi…
Sanata duyduğu tutku, onda Maslow’un tanımladığı anlamda bir kendini gerçekleştirme çağrısıydı: sahneye çıkmak, özgün bir kimlik yaratmak, yeteneğini ifade etmek ve sanatla var olmak. Fakat kadınların sahneye çıkmasının yasak olduğu bir dönemde doğmuştu. Bu yasak, Afife’nin varoluşunun tam merkezine yönelen bir müdahaleydi. Olmak istediği kadın ile toplumun “olması gerektiğini” söylediği kadın arasında açılan o derin uçurum, ruhunda onarılması güç bir yarık bıraktı. Modern psikoloji tam da bu noktada uyarır: Gerçek benlikle dayatılan benlik arasındaki çatışma büyüdükçe, kişinin ruhsal bütünlüğü parçalanmaya başlar.
Bu kırılma yalnızca devletin yasaklarıyla sınırlı değildi; Afife, en çok ihtiyaç duyduğu yerden, yani ailesinden de reddedildi. Hümanistik psikolojinin öncülerinden Carl Rogers’a göre bir bireyin kendini gerçekleştirebilmesi için koşulsuz kabul görmesi gerekir. Afife ise tam tersine, ailesi tarafından “ayıp”, “tehlikeli”, “uygunsuz” denilerek bastırıldı. Böyle bir reddedilme; yoğun yalnızlık, aidiyet kaybı, suçluluk ve kimlik çatışması yaratır. Toplumsal baskı da bu yaranın üzerine tuz bastı. Kadın olarak sahnede görünmenin suç ve tehlikeli sayıldığı bir dönemde Afife kendi sesini duymakta da, bu sesi savunmakta da tamamen yalnız bırakıldı. Bu yalnızlık, zamanla ruhunda derin bir içsel sürgüne dönüştü.
Onun trajedisini en somut biçimde gösteren belirtilerden biri ise şiddetli baş ağrılarıydı. Dönemin kayıtlarında “dayanılmaz sinir ağrıları” olarak geçen bu ağrılar, nöropsikolojik açıdan bakıldığında çok büyük ihtimalle yıllar boyunca biriken travmaların beden üzerinden konuşan haliydi. Süreğen stres, tehdit algısı, sanatsal kimliğin bastırılması, polis baskını korkusu, aile ve toplum tarafından reddedilme… Tüm bunlar sinir sistemini sürekli alarm halinde tutan etkenlerdi. Travma, çoğu zaman kelimelerle değil, bedenle konuşur. Afife’de bu konuşma migrenler, kas gerilimleri, otonom sinir sistemi aşırı duyarlılığı ve yüz nevraljisi şeklinde kendini gösterdi. Ağrıların dayanılmaz hâle gelmesi onu morfine yöneltti; ancak bu yöneliş, zamanla kırılganlığını daha da derinleştiren ve yaşamının kontrolünü elinden alan ağır bir bağımlılık döngüsüne dönüştü.
Sonunda Afife Jale’nin yaşamı, ağır baş ağrılarıyla başlayan, morfin bağımlılığıyla devam eden, sanatından kopuş, dışlanma, yalnızlık, içe kapanma ve umutsuzlukla derinleşen bir içsel çöküşe dönüştü. Toplumsal baskı, onun potansiyelini tüketti; bir sanatçı, bir kadın ve bir insan olarak varlığı, kendi olma hakkının elinden alınmasıyla yavaş yavaş eridi. Sanatından zorla koparılan Afife, morfin bağımlılığıyla mücadele ederken 1930 yılında, henüz 39 yaşındayken, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde yoksulluk ve yalnızlık içinde hayata veda etti.
Tüm bu acılara rağmen Afife’nin hikâyesinin en çarpıcı yönü, yasaklara rağmen sahneye çıkmaktan vazgeçmemesidir. Bu, onun kimliğine sadakati, direnç kapasitesi, anlam arayışı ve benliğini koruma çabasının bir ifadesiydi. Fakat her sahneye çıkış aynı zamanda yakalanma korkusu, dışlanma hissi, değersizlik duygusu ve yoğun kaygı yaratıyordu. Böylece direniş ile kırılganlık, onun ruhunda birbirine sıkıca düğümlendi.
Bugün geriye dönüp baktığımızda Afife Jale’nin hikayesi bize şunu acı bir şekilde hatırlatıyor: Kendini gerçekleştirme arzusu bastırıldığında ruh yaralanır, beden reaksiyon verir. İnsan kendi ışığını taşıyamaz hâle gelir.
Ve o soru, yıllar sonra bile aynı ağırlıkla karşımızda duruyor:
“Bir kadının sanatta, toplumda ve kamusal alanda görünürlüğü engellendiğinde ne olur?”
Afife’nin yaşamı bu soruya sessiz ama sarsıcı bir yanıt verir:
Bir ışık söner… fakat o ışığın hikâyesi karanlığı aydınlatmaya devam eder.