Pi BLOG

Terapistlerde Performans Anksiyetesi

Ruh sağlığı alanında çalışan terapistler, mesleklerinin doğası gereği yüksek bir sorumluluk taşırlar. Karşılarındaki kişinin hayatında çok hassas bir noktada durmak, onların en derin acılarına ve kırılganlıklarına tanıklık etmek, doğal olarak bir baskı yaratır. Bu baskı, zaman zaman “doğru şeyi söyleme”, “yanlış bir müdahale yapmama” ya da “danışanı hayal kırıklığına uğratmama” kaygısıyla birleştiğinde, terapistin kendi iç dünyasında ‘performans anksiyetesi’ olarak adlandırılabilecek bir duruma dönüşebilir.

Performans anksiyetesi yaşayan terapist, seans öncesinde yoğun bir gerginlik hissedebilir, danışanın getireceği konulara yeterince hâkim olamayacağını düşünebilir ya da seans sırasında zihninde sürekli “Acaba doğru mu gidiyorum?”, “Bunu söylersem yanlış anlaşılır mı?”, “Danışanım bana güvenini kaybeder mi?” gibi içsel sorularla meşgul olabilir. Bu durum, bir yandan terapistin dikkatini danışandan çok kendi içsel diyaloglarına yönelttiği için terapötik süreci olumsuz etkileyebilir; öte yandan terapistin mesleki özgüvenini zedeleyerek tükenmişlik riskini artırabilir.

Bu kaygının önemli bir boyutu da ‘imposter sendromu’ (sahtekarlık sendromu) ile yakından ilişkilidir. Pek çok terapist, özellikle mesleğin ilk yıllarında, danışanlarının gözünde yeterince bilgili veya yetkin olmadığını, bir noktada “gerçeğin ortaya çıkacağını” ve aslında bu işi yapacak kadar donanımlı olmadığının anlaşılacağını düşünebilir. Bu duygu, deneyimli terapistlerde de farklı şekillerde kendini gösterebilir; yıllardır seans yapmasına rağmen hâlâ eksik kaldığını, diğer meslektaşlarının çok daha iyi olduğunu ya da kendi başarısının şansa bağlı olduğunu hissetmek yaygındır. Imposter sendromu, performans anksiyetesini besler; çünkü terapist kendini ne kadar geliştirse de, danışanının ihtiyaçlarını karşılayamayacağına dair içsel bir inanç taşır. Bu noktada, terapistin kendi başarılarını fark etmeyi, güçlü yanlarını görmeyi ve mesleğin öğrenme sürecinin hiç bitmeyen bir yolculuk olduğunu kabullenmeye çalışması gerekir.

Performans anksiyetesiyle başa çıkmada ilk adım, bunun terapistlik mesleğinin olağan bir parçası olduğunu fark etmektir. Her terapist zaman zaman kendisini yetersiz, hazırlıksız ya da zorlanmış hissedebilir. Bu durum, terapötik ilişkinin bozulduğu anlamına gelmez; aksine, terapistin kendi sınırlarını fark ettiği ve mesleki gelişimine alan açabileceği bir fırsattır. Süpervizyon bu noktada kritik bir destek sunar. Dışarıdan gelen profesyonel bir bakış, terapistin kör noktalarını görmesine, seanslarda neleri farklı yapabileceğini keşfetmesine ve kaygısını daha gerçekçi bir zeminde değerlendirmesine yardımcı olur.

Bunun yanında terapistin kendi içsel süreçlerine özen göstermesi de büyük önem taşır. Düzenli kişisel terapi, performans anksiyetesinin ve imposter sendromunun kökenlerini anlamaya, geçmişteki başarısızlık korkularını ya da onaylanma ihtiyacını fark etmesine yardımcı olur. Aynı zamanda mindfulness, nefes egzersizleri ve bedensel farkındalık çalışmaları gibi kaygıyı regüle eden yöntemler, terapistin seans öncesinde ve sırasında zihinsel berraklık kazanmasına destek olabilir.

Performans anksiyetesini azaltmanın bir diğer yolu, “terapist olma” hâlini bir süreç olarak görebilmektir. Her seans; hem danışan, hem de terapist için bir öğrenme alanıdır. Hatalar kaçınılmazdır, ancak bu hatalar aynı zamanda mesleki gelişimin en değerli kaynaklarıdır. Terapist, mükemmel olmak zorunda değildir; esas olan, danışanla birlikte öğrenmeye, gelişmeye ve deneyimlemeye açık kalmaktır.

Bu noktada, terapistlerin ihtiyaç duyduklarında başvurabilecekleri kaynakları bilmeleri de süreci kolaylaştırır. Süpervizyon için meslek dernekleri, üniversitelerin uygulama merkezleri ve çevrimiçi süpervizyon grupları güvenilir seçeneklerdir. Kendi terapisi için terapistler, bireysel başvuruların yanı sıra meslektaş ağlarından ve profesyonel yönlendirmelerden faydalanabilirler. Bunun yanısıra mesleki gelişim için seminerler, sürekli eğitim programları ve uluslararası webinarlar da hem bilgi düzeyini güncel tutmaya, hem de mesleki yalnızlığı azaltmaya yardımcı olur. Bu kaynaklara yönelmek, performans kaygısının doğal parçası olan belirsizlikleri hafifletir ve terapistin mesleğini sürdürülebilir biçimde icra etmesine destek olur.

Sonuç olarak, performans anksiyetesi ve imposter sendromu terapist için yıkıcı bir engel değil, doğru yönlendirildiğinde gelişim için bir yol olabilir. Bu kaygıyı tanımak, üzerinde çalışmak ve gerektiğinde destek almak; terapistin hem kendi içsel huzurunu, hem de danışanına sunduğu hizmetin niteliğini güçlendirir. Çünkü en güvenli terapötik alan, kendi kırılganlıklarını da fark eden, insan olmanın getirdiği kaygıyı kabullenebilen ve bunu mesleki yolculuğunun bir parçası olarak görebilen terapistin varlığında kurulur.

Bu yazı Zeynep Koçlu tarafından hazırlanmıştır ve tüm hakları saklıdır. Her türlü soru görüş ve önerileriniz için zeynepkoclu@psikolojistanbul.com